Son yıllarda dünya siyaseti, giderek artan şekilde Çin ve ABD arasındaki rekabetle şekillenmeye başladı. Bu iki süper güç, yalnızca ekonomik arenada değil, askeri alanda da birbirleriyle sık sık karşı karşıya geliyor. Özellikle Asya-Pasifik bölgesinde, askeri tatbikatlar ve sınır çatışmaları, çatışmaların doğası ve güç dengeleri konusunda önemli ipuçları sunuyor. Söz konusu gerginlikler, bölge ülkelerini de etkileyerek geniş bir boyut kazanıyor. Peki, bu gerilimler içerisinde hangi ordu daha güçlü? Şimdi, bu sorunun yanıtını bulmaya çalışalım.
Çin ve ABD’nin askeri gücü, yalnızca sayılarla değil, aynı zamanda stratejik planlama, teknoloji ve askeri kabiliyetlerle de ölçülmektedir. ABD, en güçlü ordulardan biri olarak kabul edilmesine rağmen, Çin, son yıllarda askeri harcamalarını hızla artırarak bu dengeyi sarsmaya başladı. 2023 yılı itibarıyla, ABD’nin yıllık askeri bütçesi yaklaşık 800 milyar doları bulurken, Çin’in askeri bütçesi ise 250 milyar dolara yakın bir rakamla ikinci sırayı almakta. Ancak, Çin’in hızla büyüyen ekonomisi, askeri harcamalarını daha da artırabilmesinin zeminini hazırlıyor.
ABD, donanma ve hava gücünde öne çıkarken, Çin son yıllarda kara birliklerini ve siber savaş yeteneklerini güçlendirmeye odaklandı. Özellikle Güney Çin Denizi’nde yaşanan çatışmalar, bu iki gücün askeri stratejilerinin karşı karşıya geldiği önemli noktalardan biri. ABD, bölgedeki müttefikleriyle birlikte askeri tatbikatlar düzenlerken, Çin de karşı hamleler yaparak bölge üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıyor. Bu durum, iki ülke arasındaki gerilimi daha da tırmandırıyor.
Çin ve ABD’nin askeri güçleri arasındaki denge, yalnızca iki ülkeyi değil, bölgedeki diğer oyuncuları da etkiliyor. Güneydoğu Asya ve Hint-Pasifik bölgesindeki ülkeler, bu gerginlikten en çok etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle Tayvan, Hindistan ve Japonya gibi ülkeler, bu güç mücadelesinin nelere mal olabileceğini düşünerek kendi askeri güçlerini güçlendirme yoluna gitti. Tayvan üzerindeki Çin’in baskısı, adanın stratejik önemini artırarak, ABD’nin buradaki müdahale kabiliyetini test etmesi adına bir zemin oluşturuyor.
Ayrıca, çekirdek müttefikler olan Japonya ve Güney Kore, ABD ile işbirliklerini sağlamlaştırırken, Çin tarafında da Rusya ile artan yakınlık dikkat çekmekte. Bu ittifaklar, mevcut güç dengesini daha da karmaşık hale getiriyor. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’da yaşanan çatışmalar sonrası askeri tecrübeleri, Çin’in potansiyel askeri stratejilerinde örnek teşkil edebilir. Bu nedenle, dünyanın dört bir yanında askeri güçlerin birbirleriyle etkileşimleri, uluslararası siyasetin geleceğini belirlemede önemli bir rol oynuyor.
Sonuç olarak, Çin ve ABD arasındaki askeri güç mücadelesi, bu iki süper gücün stratejilerini, çıkarlarını ve hatta uluslararası dengeleri köklü bir şekilde etkiliyor. Sınır çatışmaları ve askeri tatbikatlarla dolu bu rekabet, her iki tərəfin de sınırlarını zorlayarak daha güçlü bir ordu olma yolunda nasıl ilerleyeceklerini sorgulamalarına neden oluyor. Ancak, bu güç mücadelesinin sonuçları yalnızca Asya-Pasifik bölgesiyle sınırlı kalmayacak, tüm dünya üzerinde yeni bir dengeler yaratacak gibi görünüyor.